ANA
SAYFA
SPİL YOLLARA
DÜŞTÜM YAKAMOZ BODRUM'DAN
KALKAN'A AH
GÜZEL İSTANBUL BİR
İSTANBUL SABAHI ALBÜM
(AİLE) ALBÜM
(EŞ-DOST) ALBÜM
(İŞ-GÜÇ)
ÇİZİKTİRMELER ŞİİRİMSİ İPEK
KANATLAR
KOMŞU
BAĞI HOŞÇAKAL
LİMANI
İLETİLER
ELEK
ATA
DAĞARCIK BAŞKA |
Herşey tatilde yaşamın tekdüzeliğinden dört günlüğüne de olsa kaçıp
değişik bir tatil yapmak hevesiyle başladı. Bizler plaza köleleri olduğumuzdan
yılın elliki haftasının ellisini ofislerimize mahkum geçirdiğimizden
kalan iki haftalık yıllık izinlerimizin hayalini kurarız. Bir de böyle
bayramlar seyranlar olur dinlenip ayak uzatmaya; onda da fırsat bu fırsat
diyerek yeni yerler görmeye, dünyayı, dışdünyayı tanımaya çabalar
dururuz. Bu kez başımı kaşıyacak vaktim olmadığından tatil fırsatını
nasıl değerlendirebileceğimizi bir türlü kestiremedim. Yurtdışı seçeneği
tüm albenisi ile hayallerimizi süslerken bir yandan da Türkiye içinde
ayak basmadığımız yerleri görme fikri de son derece cazipti. Tabi
eninde sonunda iş dönüp dolaşıp bütçede kilitlendiğinden herkesin
kesesine uygun birşeyler yapmak hayırlı olacaktı. Herkesin diyorum çünkü
bu tarz bir tatile grup olarak çıkmak daha da keyif verir diye düşünüyorduk.
Bu nedenle çekirdek kadromuzu bir şekilde oluşturduk. Bu şekil güzel
bir şekil oldu. Soğuğu saymazsak (ki saymadan edemiyoruz ama sonunda alışmayı
başardık) son derece keyifli bir tatil oldu gerçekten. Herkese öneririm…
04/12/2002 SPİL
Sabahleyin arabaya bindiğimdeki görüntü çok komikti. Sanki
Bulgaristan'dan göç ediyormuşuz gibi bir hali vardı arabanın. İşe bu
şekilde geldim. Takım elbisesiz olmak çok keyifliydi. Gün içinde
internet ortamında bayram tebriğimi hazırladım ve eski çizgifilm
kahramanlarından oluşan bir e-mail'i tüm sevdiklerime yolladım. Bir
yandan da bayramlaşıyorduk şirkettekilerle. Bu arada telefon trafiği de
işliyordu. Öğleden sonra şirket boşaldı ve herkes gitti. Ben de yola
koyuldum ama tam Yeşilköy tarafındayken Devrim aradı ve feribot saatinin
ertelendiğini söyledi. O saatte o trafikte ne yapabileceğimi bilemeden
kalakaldım. Karşıya geri dönsem olmaz, akşam trafiğine kalabilirdim o
yüzden mutlaka Avrupa yakasında kalmam gerekiyordu. Önce Olivium'a
gittim. Daha sonra akşam yemeği için Sultanahmet'te buluşulmaya karar
verildi. Arabayla oraya gittim ama peki Tülin'ler ellerindeki eşyalarla
nasıl geleceklerdi oraya. Sirkeci'ye indim ama araba parketmek için
anahtar bırakmam gerekiyordu; e arabada o kadar yük varken de anahtar bırakamazdım.
Kendimi Karaköy'de katlı otoparkta buldum ve arabayı oraya bırakıp
vapurla karşıya geçtim. Tülin ve Yakup da bizdelerdi. Yakup iftarlık
hazırlamış. Böylece evimizde ilk iftar yemeği pişmiş oldu, çok mutlu
oldum. Son iftarı da yapıp yedi adımda ramazanı yolcu ettikten sonra(!)
alelacele çıktık. Bir sürü yükümüz daha olmuştu. Vapura yetişip
Karaköy'e geçtik ve yeni eşyaları da arabaya yükledikten sonra Yenikapı'ya
gitmek üzere yola koyulduk ki yollar bu kez bomboştu. Yenikapı'da sıraya
girdik. Epey bir erken gelmiş olduk ve zarzor vakit geçirdik. Hatta ben
biraz uyudum bile arabada. Neyse ki sonra feribota bindik ve yerlerimize çıktık.
Tam bu sırada önce annem, ardından Oktay aradı. Meğerse gündüz bir
kaza olmuş ve epey bir hasar görmüş bizden önceki feribot. Zaten bu
nedenle ertelenmiş seferler. Yol keyifliydi ama çocuk sesleri yine vıcır
vıcırdı ortalıkta. Bandırma'ya iner inmez yola devam ettik ve çok
rahat bir şekilde Manisa'ya vardık. Neyse ki marketler açıktı ve biriki
ufak tefek şey aldıktan sonra tırmanmaya başladık. Spil Dağı'na
Manisa'nın içinden çıkılıyordu. Çık Allah çık, çık Allah çık…
Bir türlü varamadık zirveye. Yolda bir sürü yabani tavşan gördük. Ne
kadar tuhaftır ki koşuyorlardı, oysa biz zıplayacaklarını düşlemiştik
ki Yakup da eskiden beslediği tavşanların zıpladığını ama bunların
ise koştuğunu görünce kendi tavşanlarının 'salak' olduklarına karar
verdi :) Sonunda bir jandarma kontrol noktasına geldik ve erler bizi
durdurup nereden geldiğimizi ve hatta buraları nasıl bulduğumuzu sordu
gecenin birinde. Ben de internetten bulduğumuzu söyleyince manasızca gözlerimize
baktı ama neyse ki bir problem çıkmadan milli parka giriş yaptık. Danışmadaki
Mehmet Bey'i uyandırmak zorunda kaldık. Anahtarlarımızı alıp evimize
gittik. Taştan, sevimli bir binaydı. İçeri girdiğimizde yine güzeldi.
Bir tek yerlerin taş olması hoş değildi ama olsun. İlk iş şömineyi
yakmak oldu. Yavaş yavaş da çantaları açmaya başladık ama ben ortalığın
ısınmasını bekleyemeden uyku tulumuma girip hemen yattım ki sabah
erkenden kalkıp Kaan'ları karşılayabileyim.
05/12/2002 BOBİ
Sabah altıya kurmuştum saatimi, zarzor uyandım. Devrim de kalkıp kahvaltıyı
hazırlamaya koyuldu. Ben de arabaya atlayıp aşağı inmeye başladım. İn
Allah in, in Allah in. Çok keyifliydi iniş ama İrem arayıp da erken
indiklerini söyleyince hızlanmak durumundaydım. Çarçabuk Manisa'ya vardım
ve otogardan onları andım. Yazık, erken gelmişler ve tabi ki soğukta da
donmuşlar. Onlarla bayramlaştım ve marketten on tane kadar büyük ekmek
alıp yine dağımıza çıkmaya başladık. Onlar da sevdiler yolu ama tek
bir tavşan bile gösteremedim. Evi onlar da beğendiler. Tabi ki soğuğa
alışmak onlar açısından da zor oldu. Hepbirlikte bayramlaştık ve
Devrim'in hazırladığı şahane kahvaltı masasına oturduk. Güle oynaya,
yanan şöminenin karşısında yemeğimizi yedik. Sonra biraz uyukladık,
özellikle de ben uyuyakalmışım. Güzel bir öğle yemeğinin ardından dışarı
çıkıp yürümeye karar verdik. İki köpek takıldı peşimize. Bir
tanesi fındık gibi birşeydi ve çok sevimliydi, adını 'bobi' koyduk
(boby değil, bobi). Bobi, bize eşlik etti yol boyunca. Güpgüzel çamlıkların
arasından güle oynaya uzunca bir yürüyüş yaptık. Doğa da çok güzeldi
hava da… Herşey çok keyif vericiydi. Sıkı giyinince soğuk birşey
yapmıyor adama…
Dönüşte biraz kakarakikiri'den sonra kitap dergi okuma faslı başladı.
Bir yandan evi ısıtmaya çalışıyorduk bir yandan da sohbet filan. Akşam
yemeğinde ızgara köfte vardı. Benim midem nedense iyi durumda değildi o
yüzden fazla yiyemedim. Yemekten sonra tabu oynadık ama her nedense fazla
ciddi oynandı. Yakup'un birkaç enteresan tanımlaması (Marie Curi, Marlon
Brando vb.) dışında öyle pek yerlere yatılmadı gülmekten. Sonra da
uyku düzeni alındı ve ben tırtıl vaziyetlerinde tulumumun içinde
kaybolup deliksiz bir uyku çektim.
06/12/2002 PICTIONARY
Sabah daha geç kalkıldı. Yine keyifli bir kahvaltının ardından ben
kendimi tamamen tembelliğe verdim. Güzel güzel kitabımı okumaya başladım:
Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna… Herkes yürümeye gitti. Bense
uzandım öylece keyif çattım. Yanan şöminenin çıtırtısı ve doğadaki
sessizlik harikaydı. Gerçi Devrim de evde kaldı ama sağolsun hiç çıtını
çıkarmadan o da bir köşede dergi-kitap okudu. Daha sonra millet eve
gelince yemek telaşına düşüldü ve yine keyifli bir sofra muhabbeti döndü.
Ardından bu kez pictionary oynamaya karar verdik ve hiç tahmin etmediğim
bir şekilde eğlendik. Açıkçası, tabudan sonra biraz isteksizdim ama bu
kez herkes oyuna ısındı ve müthiş bir mücadele şeklinde geçti, hem
de kahkahalarla gülerek. Oyundan sonra Yine yemek telaşı… Ne güzel böyle
ekmek elden su gölden. Ama su öyle soğuk ki insan göle giremiyor :) Akşam
yemeğinde pirzola vardı bu kez… Yemekten sonra özel çaylar, meyveler,
mısır patlatmalar, fındık kavurmalar. Bende mide haşat :)
07/12/2002 ATLANTİS
Bu sabahtan itibaren midem iyice kötüleşti. Yine de keyif almaya çalışıyordum
tatilden. Soğuktan etkilenip hastalanmamak, ateşimin çıkmamış olması
benim için yeterince sevindiriciydi. Kahvaltıyı zarzor yaptım. Kahvaltı
sonrası keyfinden sonda Devrim, İrem ve Kaan ile yürüyüşe çıktık.
Epey büyük bir tur attık ve birbirinden güzel bitki çeşitleri gördüm.
Atlantis olduğunu düşündüğümüz yeri de gördük. Çok güzel fotoğraflık
görüntüler vardı. Hava pırıl pırıldı, minik şelalenin sesi çok
dinlendiriciydi. Eve döndüğümüzde yemeğe kadar bir pictionary turu
daha yaptık çalışma türünden, öğle yemeğinden sonra asıl oyunu
oynadık ve yine son derece eğlenceli geçti. Akşam şömineyi cayır cayır
yakıp iyice ısındık ama ne fayda yarın sabah yola çıkıyorduk. Ev iki
günde ısındı, bizse şimdi onu bırakıp gidiyoruz.
08/12/2002 BULUTLAR
Sabah dönüş tam bir komediydi. Arabaya altı kişi doluştuk, Ferrari
gibi oldu garibim, altını ha vurdu ha vuracak. Arabam da nasıl kıymetlidir
bilirsin… Eh ama herkesin zaten içi gidiyor altını değdikçe, o zaman
da bana sızlanma şansı kalmıyor pek… Öylece toparlanıp doluştuk
arabaya ve Manisa'ya inerken muhteşem bulutlu bir manzara vardı. Sanki uçakta
gidiyormuşuz da inişe geçmişiz gibi, öylece bulutların üzerinde…
Bir harika diyar aleminden indik aşağıya, şehre, o sevimsiz kent yaşamına…
Sonrası yine yol hikayesi, yeni tatil hayalleri; kimbilir bir daha ne
zaman?
İlgilenenlere ayrıntılı bilgi ve rezervasyon için:
Manisa Milli Parkı Orman Başmühendisliği: 0236 237 10 65
|





Başım dağ
saçlarım kardır
Deli rüzgarlarım vardır
Ovalar bana çok dardır
Benim meskenim dağlardır dağlar
Dağlardır dağlar, dağlardır dağlar...
Şehirler bana
bir tuzak
İnsan sohbetleri yasak
Uzak olun benden uzak
Benim meskenim dağlardır dağlar
Dağlardır dağlar, dağlardır dağlar...
Kalbime benzer
taşları
Heybetli öter kuşları
Göğe yakındır başları
Benim meskenim dağlardır dağlar
Dağlardır dağlar, dağlardır dağlar...
Yarimi ellere
verin
Sevdamı yellere verin
Yelleri bana gönderin
Benim meskenim dağlardır dağlar
Dağlardır dağlar, dağlardır dağlar...
Bir gün
kadrim bilinirse
İsmim ağza alınırsa
Yerim soran bulunursa
Benim meskenim dağlardır dağlar
Dağlardır dağlar, dağlardır dağlar...
S.Ali
|