BALTALAR         ELİMİZDE UZUN İP BELİMİZDE BİZ GİDERİZ ORMANA HEY ORMANA...

www.medigo.com.tr.tc

medigo@rt.net.tr
ICQ:22241084

SPİL


Benim meskenim, dağlardır dağlar...

ANA SAYFA

  SPİL

YOLLARA DÜŞTÜM

YAKAMOZ

BODRUM'DAN KALKAN'A

AH GÜZEL İSTANBUL

BİR İSTANBUL SABAHI

ALBÜM (AİLE)

ALBÜM (EŞ-DOST)

ALBÜM (İŞ-GÜÇ)

  ÇİZİKTİRMELER

ŞİİRİMSİ

İPEK KANATLAR

  KOMŞU BAĞI

HOŞÇAKAL LİMANI

  İLETİLER

  ELEK

  ATA

DAĞARCIK

BAŞKA

Herşey tatilde yaşamın tekdüzeliğinden dört günlüğüne de olsa kaçıp değişik bir tatil yapmak hevesiyle başladı. Bizler plaza köleleri olduğumuzdan yılın elliki haftasının ellisini ofislerimize mahkum geçirdiğimizden kalan iki haftalık yıllık izinlerimizin hayalini kurarız. Bir de böyle bayramlar seyranlar olur dinlenip ayak uzatmaya; onda da fırsat bu fırsat diyerek yeni yerler görmeye, dünyayı, dışdünyayı tanımaya çabalar dururuz. Bu kez başımı kaşıyacak vaktim olmadığından tatil fırsatını nasıl değerlendirebileceğimizi bir türlü kestiremedim. Yurtdışı seçeneği tüm albenisi ile hayallerimizi süslerken bir yandan da Türkiye içinde ayak basmadığımız yerleri görme fikri de son derece cazipti. Tabi eninde sonunda iş dönüp dolaşıp bütçede kilitlendiğinden herkesin kesesine uygun birşeyler yapmak hayırlı olacaktı. Herkesin diyorum çünkü bu tarz bir tatile grup olarak çıkmak daha da keyif verir diye düşünüyorduk. Bu nedenle çekirdek kadromuzu bir şekilde oluşturduk. Bu şekil güzel bir şekil oldu. Soğuğu saymazsak (ki saymadan edemiyoruz ama sonunda alışmayı başardık) son derece keyifli bir tatil oldu gerçekten. Herkese öneririm…
04/12/2002 SPİL
Sabahleyin arabaya bindiğimdeki görüntü çok komikti. Sanki Bulgaristan'dan göç ediyormuşuz gibi bir hali vardı arabanın. İşe bu şekilde geldim. Takım elbisesiz olmak çok keyifliydi. Gün içinde internet ortamında bayram tebriğimi hazırladım ve eski çizgifilm kahramanlarından oluşan bir e-mail'i tüm sevdiklerime yolladım. Bir yandan da bayramlaşıyorduk şirkettekilerle. Bu arada telefon trafiği de işliyordu. Öğleden sonra şirket boşaldı ve herkes gitti. Ben de yola koyuldum ama tam Yeşilköy tarafındayken Devrim aradı ve feribot saatinin ertelendiğini söyledi. O saatte o trafikte ne yapabileceğimi bilemeden kalakaldım. Karşıya geri dönsem olmaz, akşam trafiğine kalabilirdim o yüzden mutlaka Avrupa yakasında kalmam gerekiyordu. Önce Olivium'a gittim. Daha sonra akşam yemeği için Sultanahmet'te buluşulmaya karar verildi. Arabayla oraya gittim ama peki Tülin'ler ellerindeki eşyalarla nasıl geleceklerdi oraya. Sirkeci'ye indim ama araba parketmek için anahtar bırakmam gerekiyordu; e arabada o kadar yük varken de anahtar bırakamazdım. Kendimi Karaköy'de katlı otoparkta buldum ve arabayı oraya bırakıp vapurla karşıya geçtim. Tülin ve Yakup da bizdelerdi. Yakup iftarlık hazırlamış. Böylece evimizde ilk iftar yemeği pişmiş oldu, çok mutlu oldum. Son iftarı da yapıp yedi adımda ramazanı yolcu ettikten sonra(!) alelacele çıktık. Bir sürü yükümüz daha olmuştu. Vapura yetişip Karaköy'e geçtik ve yeni eşyaları da arabaya yükledikten sonra Yenikapı'ya gitmek üzere yola koyulduk ki yollar bu kez bomboştu. Yenikapı'da sıraya girdik. Epey bir erken gelmiş olduk ve zarzor vakit geçirdik. Hatta ben biraz uyudum bile arabada. Neyse ki sonra feribota bindik ve yerlerimize çıktık. Tam bu sırada önce annem, ardından Oktay aradı. Meğerse gündüz bir kaza olmuş ve epey bir hasar görmüş bizden önceki feribot. Zaten bu nedenle ertelenmiş seferler. Yol keyifliydi ama çocuk sesleri yine vıcır vıcırdı ortalıkta. Bandırma'ya iner inmez yola devam ettik ve çok rahat bir şekilde Manisa'ya vardık. Neyse ki marketler açıktı ve biriki ufak tefek şey aldıktan sonra tırmanmaya başladık. Spil Dağı'na Manisa'nın içinden çıkılıyordu. Çık Allah çık, çık Allah çık… Bir türlü varamadık zirveye. Yolda bir sürü yabani tavşan gördük. Ne kadar tuhaftır ki koşuyorlardı, oysa biz zıplayacaklarını düşlemiştik ki Yakup da eskiden beslediği tavşanların zıpladığını ama bunların ise koştuğunu görünce kendi tavşanlarının 'salak' olduklarına karar verdi :) Sonunda bir jandarma kontrol noktasına geldik ve erler bizi durdurup nereden geldiğimizi ve hatta buraları nasıl bulduğumuzu sordu gecenin birinde. Ben de internetten bulduğumuzu söyleyince manasızca gözlerimize baktı ama neyse ki bir problem çıkmadan milli parka giriş yaptık. Danışmadaki Mehmet Bey'i uyandırmak zorunda kaldık. Anahtarlarımızı alıp evimize gittik. Taştan, sevimli bir binaydı. İçeri girdiğimizde yine güzeldi. Bir tek yerlerin taş olması hoş değildi ama olsun. İlk iş şömineyi yakmak oldu. Yavaş yavaş da çantaları açmaya başladık ama ben ortalığın ısınmasını bekleyemeden uyku tulumuma girip hemen yattım ki sabah erkenden kalkıp Kaan'ları karşılayabileyim. 
05/12/2002 BOBİ
Sabah altıya kurmuştum saatimi, zarzor uyandım. Devrim de kalkıp kahvaltıyı hazırlamaya koyuldu. Ben de arabaya atlayıp aşağı inmeye başladım. İn Allah in, in Allah in. Çok keyifliydi iniş ama İrem arayıp da erken indiklerini söyleyince hızlanmak durumundaydım. Çarçabuk Manisa'ya vardım ve otogardan onları andım. Yazık, erken gelmişler ve tabi ki soğukta da donmuşlar. Onlarla bayramlaştım ve marketten on tane kadar büyük ekmek alıp yine dağımıza çıkmaya başladık. Onlar da sevdiler yolu ama tek bir tavşan bile gösteremedim. Evi onlar da beğendiler. Tabi ki soğuğa alışmak onlar açısından da zor oldu. Hepbirlikte bayramlaştık ve Devrim'in hazırladığı şahane kahvaltı masasına oturduk. Güle oynaya, yanan şöminenin karşısında yemeğimizi yedik. Sonra biraz uyukladık, özellikle de ben uyuyakalmışım. Güzel bir öğle yemeğinin ardından dışarı çıkıp yürümeye karar verdik. İki köpek takıldı peşimize. Bir tanesi fındık gibi birşeydi ve çok sevimliydi, adını 'bobi' koyduk (boby değil, bobi). Bobi, bize eşlik etti yol boyunca. Güpgüzel çamlıkların arasından güle oynaya uzunca bir yürüyüş yaptık. Doğa da çok güzeldi hava da… Herşey çok keyif vericiydi. Sıkı giyinince soğuk birşey yapmıyor adama…
Dönüşte biraz kakarakikiri'den sonra kitap dergi okuma faslı başladı. Bir yandan evi ısıtmaya çalışıyorduk bir yandan da sohbet filan. Akşam yemeğinde ızgara köfte vardı. Benim midem nedense iyi durumda değildi o yüzden fazla yiyemedim. Yemekten sonra tabu oynadık ama her nedense fazla ciddi oynandı. Yakup'un birkaç enteresan tanımlaması (Marie Curi, Marlon Brando vb.) dışında öyle pek yerlere yatılmadı gülmekten. Sonra da uyku düzeni alındı ve ben tırtıl vaziyetlerinde tulumumun içinde kaybolup deliksiz bir uyku çektim.
06/12/2002 PICTIONARY
Sabah daha geç kalkıldı. Yine keyifli bir kahvaltının ardından ben kendimi tamamen tembelliğe verdim. Güzel güzel kitabımı okumaya başladım: Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna… Herkes yürümeye gitti. Bense uzandım öylece keyif çattım. Yanan şöminenin çıtırtısı ve doğadaki sessizlik harikaydı. Gerçi Devrim de evde kaldı ama sağolsun hiç çıtını çıkarmadan o da bir köşede dergi-kitap okudu. Daha sonra millet eve gelince yemek telaşına düşüldü ve yine keyifli bir sofra muhabbeti döndü. Ardından bu kez pictionary oynamaya karar verdik ve hiç tahmin etmediğim bir şekilde eğlendik. Açıkçası, tabudan sonra biraz isteksizdim ama bu kez herkes oyuna ısındı ve müthiş bir mücadele şeklinde geçti, hem de kahkahalarla gülerek. Oyundan sonra Yine yemek telaşı… Ne güzel böyle ekmek elden su gölden. Ama su öyle soğuk ki insan göle giremiyor :) Akşam yemeğinde pirzola vardı bu kez… Yemekten sonra özel çaylar, meyveler, mısır patlatmalar, fındık kavurmalar. Bende mide haşat :) 
07/12/2002 ATLANTİS
Bu sabahtan itibaren midem iyice kötüleşti. Yine de keyif almaya çalışıyordum tatilden. Soğuktan etkilenip hastalanmamak, ateşimin çıkmamış olması benim için yeterince sevindiriciydi. Kahvaltıyı zarzor yaptım. Kahvaltı sonrası keyfinden sonda Devrim, İrem ve Kaan ile yürüyüşe çıktık. Epey büyük bir tur attık ve birbirinden güzel bitki çeşitleri gördüm. Atlantis olduğunu düşündüğümüz yeri de gördük. Çok güzel fotoğraflık görüntüler vardı. Hava pırıl pırıldı, minik şelalenin sesi çok dinlendiriciydi. Eve döndüğümüzde yemeğe kadar bir pictionary turu daha yaptık çalışma türünden, öğle yemeğinden sonra asıl oyunu oynadık ve yine son derece eğlenceli geçti. Akşam şömineyi cayır cayır yakıp iyice ısındık ama ne fayda yarın sabah yola çıkıyorduk. Ev iki günde ısındı, bizse şimdi onu bırakıp gidiyoruz.
08/12/2002 BULUTLAR
Sabah dönüş tam bir komediydi. Arabaya altı kişi doluştuk, Ferrari gibi oldu garibim, altını ha vurdu ha vuracak. Arabam da nasıl kıymetlidir bilirsin… Eh ama herkesin zaten içi gidiyor altını değdikçe, o zaman da bana sızlanma şansı kalmıyor pek… Öylece toparlanıp doluştuk arabaya ve Manisa'ya inerken muhteşem bulutlu bir manzara vardı. Sanki uçakta gidiyormuşuz da inişe geçmişiz gibi, öylece bulutların üzerinde… Bir harika diyar aleminden indik aşağıya, şehre, o sevimsiz kent yaşamına…

Sonrası yine yol hikayesi, yeni tatil hayalleri; kimbilir bir daha ne zaman?

İlgilenenlere ayrıntılı bilgi ve rezervasyon için:
Manisa Milli Parkı Orman Başmühendisliği: 0236 237 10 65






















   Başım dağ saçlarım kardır
   Deli rüzgarlarım vardır
   Ovalar bana çok dardır
   Benim meskenim dağlardır dağlar
   Dağlardır dağlar, dağlardır dağlar...

   Şehirler bana bir tuzak
   İnsan sohbetleri yasak
   Uzak olun benden uzak
   Benim meskenim dağlardır dağlar
   Dağlardır dağlar, dağlardır dağlar...

   Kalbime benzer taşları
   Heybetli öter kuşları
   Göğe yakındır başları
   Benim meskenim dağlardır dağlar
   Dağlardır dağlar, dağlardır dağlar...

   Yarimi ellere verin
   Sevdamı yellere verin
   Yelleri bana gönderin
   Benim meskenim dağlardır dağlar
   Dağlardır dağlar, dağlardır dağlar...

   Bir gün kadrim bilinirse
   İsmim ağza alınırsa
   Yerim soran bulunursa
   Benim meskenim dağlardır dağlar
   Dağlardır dağlar, dağlardır dağlar...

   S.Ali

Hit Counter

BİR KUŞ UÇUMU KADAR UZAĞIZ BİRBİRİMİZDEN BİR KANAT ÇIRPIMI KADAR YAKIN